Bilimsel Fıkralar

İlhan Vardar tarafından tarihinde yayınlandı

1.808 views
Zamanda Yolculuk Hayalleri Kurduran Dahi Fizikçi; Albert Einstein

Kötü geçen 2020’yi bitirdiğimiz bu günlerde 2021’e gülerek girmek üzere bu günkü yazımı Bilimsel Fıkralara ayırdım.

Fıkraları rahmetli Hocam Prof.Dr. Zeki Tüfekçioğlu (1935-2019)’nun derlemelerinden seçtim.

Zeki Hocam derslerinde de dikkatimiz dağıldığında bir fıkra anlatır ve derse devam ederdi. Kendisini bu vesile ile rahmetle anıyorum.

“Fıkraların herkes tarafından sevildiği tartışılmaz bir gerçektir.Aile toplantılarında eğlenmek, resmi toplantılarda biraz soluk alıp dinlenmek, ders verirken öğrenciyi rahatlatmak için genellikle ilgili fıkralar anlatırız. Bazıları her türlü fıkrayı sever. Bazıları ise açık fıkralardan hoşlanmaz.

Fıkra anlatmaya gelince, bu bir Allah vergisidir. Bazıları en güzel fıkrayı anlatırken bile karşı tarafı sıkar. Bazıları ise en berbat fıkrayı rahatlıkla dinletir. Fıkra anlatırken zamanlama da çok önemlidir. Durup dururken anlatmaya başlarsanız veya bir toplulukta sizden fıkra istiyorlar diye anlatmaya başlarsanız ortam hazır olmadığı için yersiz, ilgisiz, eskilerin deyimiyle münasebetsiz kaçabilir.

*                *                      *

Uzayda,iki cisim birbirlerini kütlelerinin çarpımı ile doğru,aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak çekerler şeklinde formüle edilen Yerçekim yasasını bulan ünlü İngiliz Bilgini Newton, çok çalışırmış ve çalışırken rahatsız edilmesini de sevmezmiş. Kendisini, öğle yemeği hazır diye çağıran eşine, sen beni çağırma bir süre bekle ben gelmezsem sen ye diye tembih etmiş. Bir gün eşi tavuklu pilav yapmış biraz beklemiş, Newton gelmeyince yemiş, kendi tabağının üstünü de örtmüş ve mutfaktan çıkmış. Bir iki saat sonra Newton çalışmasını bitirmiş, mutfağa gitmiş, önündeki ilk tabağın kapağını açmış, içinde sadece tavuk kemikleri görünce, demek ki yemişim diyerek tekrar çalışma odasına dönmüş.

*                *                      *

1963 yılında Yale Üniversitesinde Değişen Yıldızlar adlı bir ders alıyoruz.Bir yıldızın patlayan yıldız-süper nova-olduğundan şüphe ediliyor. Harvard Üniversitesinin arşivinde 1850 den beri her gece çekilmiş gök yüzü fotoğraflarından şüpheli yıldızın bulunduğu bölgeyi incelemek üzere oraya gittik. Her incelediğimiz plakta yıldız aynı-çok sönük-parlaklıkta görülüyor. 1954 Şubat 14 gecesi çekilen plağı incelerken o sönük yıldızın yerinde çok parlak bir yıldız gördüm ve derhal hocaya götürdüm. İki tecrübeli hoca incelediler ve bunun bir fotoğraf hatası olamayacağını dolayısıyla o yıldızın bir süper nova olduğunu emin olarak söylediler. Fakat son kararı verebilmek için o geceden bir veya iki gece önce ve sonra çekilmiş plakları araştırıp incelemek gerekli idi. İncelemelerden sonra gördük ki o bölgeden o günlerde bir asteroid-küçük gezegen-geçiyormuş ve tesadüfen 14 Şubat gecesi tam o sönük yıldızın üzerinde imiş.

Bu anımı şunun için anlattım : Eğer o  yıldız bir süper nova olsaydı, kural gereği ilk bulanın adı , yani benim adım verilecekti ona. Amerikalı öğrencilerin o aradaki bir saat içinde beni nasıl kıskandıklarını gördüm. Hatta adını mı soyadını mı vereceksin diye ciddi ciddi soranlar bile oldu. Fakat sonunda üzülen de maalesef ben oldum.

*                *                      *

Bilindiği gibi M.S.140 yıllarında Batlamyus’un iddia ettiği evren modeline göre dünya evrenin merkezinde sabit olarak durmakta, güneş, ay ve diğer gezegenler onun etrafında dolanmaktadırlar. 14 yüzyıl kadar süren bu inanç, Kopernik ve Keplerin çalışmalarıyla çürütülmüş ve Dünya da dahil bütün gezegenlerin Güneş etrafında dolandıkları ispat edilmiştir. Ünlü psikanalizci Sigmon Freud, bu olayla ilgili olarak şöyle der:İnsan oğlunun gururuna vurulmuş üç büyük darbe vardır:

1.İnsan oğlunun hayvanların gelişimi  ile oluştuğunun anlaşılması,

2.İnsan oğlunun kendi evinin bile reisi olamadığının anlaşılması,

3.İnsan oğlunun üzerinde yaşadığı dünyanın evrenin merkezi olmadığının anlaşılması.

Batlamyus modelinde,aslında gezegenler yer etrafında bir çember üzerinde dolanmazlar. Gezegen bir küçük çember üzerinde dolanırken,küçük çemberin merkezi de Güneş etrafında dolanır. Gözlemlerle, modelin verdiği sonuçları bağdaştırabilmek için küçük çemberlerin sayısı o kadar artırıldı ki : 13.yüzyılda astronomiye meraklı bir İspanyol Kralı’na bu karışık model anlatılırken, Kralın ben tanrı olsaydım evreni daha basit yaratırdım dediği ve bu yüzden de Kilise tarafından hakkında ölüm  fetvası verildiği söylenir.

*                *                      *

1471 de doğan Polonyalı Kopernik, Güneş merkezli yeni bir evren modeli ortaya atmış fakat ispat edememişti. Ondan sonra gelen Danimarkalı Tycho Brahe ömrünü Mars gezegenin gözlemlerine vermiş, Batlamyus modelinin doğru olduğunu Kopernik’in hatalı olduğunu ispata çalışmaktadır. Bir gün Kral Brahe’nin rasathanesini ziyarete gelir. Fakat kapıda Brahe’nin köpeğinin saldırısına uğrayıp, onu tekmeler. Bu olaya çok kızan ve zaten mizaç olarak çok hırçın olan Brahe, Kralı içeri almaz. Kral da gözlem evini kapatır ve Brahe’yi Danimarka’dan atar. Prag’a giden Brahe, 40 yıllık gözlemlerini de yanına alır. Kendisine Prag Üniversitesinde bir profesörlük kadrosu ve emrine matematiği çok kuvvetli olan genç bir asistan verilmiştir. Birlikte,Batlamyus modelini doğrulamak için bir yıl çalışırlar. Brahe hastalanır,ölüm döşeğinde asistanını yanına çağırır, 40 yıl boyunca yaptığı Mars gözlemlerini ona verir ve onları sadece Batlamyus Modelini ispat etmek için kullanacağına dair söz alır. Asistanı yıllarca çalıştıktan sonra, tam tersine Batlamyus modelinin yanlış olduğunu ispatlar ve Kopernik modelini daha da geliştiren, Gezegenler Güneş etrafında elips çizerler diyen ve kendi adıyla anılan bugün ki modeli verir. Bu genç asistan, Johan Kepler’dir.

*                *                      *

İtalyan Bilim adamı Galile de Kopernik-Kepler modelini destekleyenler arasında idi. Üniversitede Dünya’nın kendi ekseni etrafında döndüğünü ve Güneş etrafında dolandığını okutuyordu. Bu nedenle kilise tarafından mahkemeye verildi. Okuttuklarının doğruluğunda ısrar ederse idam edilecek, Dünya dönmüyor derse serbest bırakılacaktır. O da dönmüyor der, serbest kalır ancak kapıdan çıkarken ‘e pur si muove’- o gene de dönüyor-diye mırıldanmayı da ihmal etmiyor.

*                *                      *

Amerika’da, Mt.Palomarda 6 metre çapındaki dürbün çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra, Einstein ve eşi ziyarete gelmiştir. Einstein’ı ayrı bir grup eşini de bir başka grup gezdirmektedir. Eşini gezdiren gruptan birisi büyük dürbünü tanıttıktan sonra, Bayan Einstein evrenin sırlarını biz bu dürbünle çözüyoruz der.Bayan Einstein gayet sakin, ‘Ha öyle mi benim kocam o işi evde eski zarfların üzerinde yapıyor’ cevabını verir.

*                *                      *

Karekök içindeki eksi sayılar sanal sayı olup, kök işareti dışına çıkarılamazlar. Einstein, bir gece uyurken ter içinde korkuyla uyanmıştır: Rüyada kendisini bir sayı olarak görmüş,önünde eksi işareti var ve karekök  içinde imiş!

*                *                      *

Bilimden kilime:

Astronomi profesörü, rahmetli Abdullah Kızılırmak Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi Dekanı iken 1982 de solcu diye Sıkıyönetimce öğretim üyeliğinden alındı. Geçinebilmek için bir halı ve kilim dükkanı açtı. O günlerde bana gönderdiği kart vizitinde, adı, altında da halı ve kilim dükkanının adresi yazılıydı. Kendi el yazısıyla da ‘Bilimden Kilime!’ diye  çok anlamlı bir not düşmüştü.

İlhan Vardar

Kategoriler: Bilim

4 yorum

Hamdi yasar kaya · 1 Ocak 2021 20:22 tarihinde

Derin derin dusunmek.

    İlhan Vardar · 3 Ocak 2021 16:06 tarihinde

    Aynen öyle Hamdi Yaşar Kaya. Derin derin düşünmek

      İlhan Vardar · 3 Ocak 2021 20:47 tarihinde

      Hocam ilginize çok teşekkürler. Rahmetli Hocam sağlığında face üzerinden bu ve kendi yaşadıklarını çok güzel anlatıyordu. Sonra isteyenlere mail ile tüm hikayelerimi yollayabilirim deyince bende kendisinden rica etmiş ve ulaşmıştı. Dolayısı ile tüm anlatılanlar Rahmetli Hocam’ın kendi anlatımı . Saygılarımla;

MEHMET EMİN ÖZEL · 3 Ocak 2021 18:08 tarihinde

Sevgili Vardar,
anlattıklarının bir bölümü benim okuduklarımdan/bildiklerimden farklı olsa da insan, “böyle de olabilir” diye diğer öyküye geçiyor. Bu arada, Mt. Palomar’daki teleskop 5 m çapında olmalı. Çünkü ilk 6 m’lik teleskop Sovyetler döneminde Kafkaslarda kurulduktan sonra, “dünyanın en büyük teleskopu” ünvanını da kapmıştı. (Bazı öğrencilerim ve onların öğrencileri Rus ve Ermeni bilimcilerle ortak bazı ‘uzak gökada sorunları’ üzerinde ölçümler yapmak için 6m’lik teleskopu ziyaret edip kullandıkları için, hikayenin bu versiyonunu biliyorum!). Diğer nokta da 1963 Yale Üniversitesi süpernova yanılgısı hikayesinin kime ait olduğu tam açık değil. Rahmetli Tüfekçioğlu’na mı ait?
Her durumda, bu kısa tur için, çok teşekkürler…

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RSS
Follow by Email
Instagram