Bir Manik Anatomi – Gençlik*

*Serinin ilk yazısını okumadıysanız ; https://www.absurddergi.com/bir-manik-anatomi-cocukluk/
Gözlerimi kapadığımda yeryüzü kayıyordu ayaklarımın altında…
Bitmişti işte. Artık babasıyla yeni bir hayata merhaba demişlerdi iki tabak, iki çatal, iki bıçak, birkaç parça kıyafet ve umutsuz ümitlerle. Öncelikle yeni bir ev tutmuşlardı, içini güzelce döşemişlerdi. Birkaç gün sonra hangi liseye gideceği de belli olmuştu. Bir “yeni” daha. İçinde çok heyecan yoktu. Aslında bu durumu iyiye çevireceği pek çok şey vardı. Yeni insanlara kendini yeniden ve ilk kez tanıtacaktı, kendi istediği gibi..
O dönem tüm yaşanan olumsuzluklar yüzünden babası onu doktor takibinde tutuyordu. Nasılsa genetik faktör vardı ve kızı için bu durum riskti. Okulun belki de en yaramaz kızına dönüşmüştü. Bütün öğretmenler bir yanda bu enerjisine anlam veremiyor bir yandan da başarılı olmasına şaşırıyorlardı. Babası geldi bir gün okula. Durumu paylaştı öğretmenlerle. Anlayışla karşıladılar. Ama o, ona müsamaha gösterilsin istemiyordu. Onu aciz görmelerini istemiyordu. Daha da hırçınlaştı. Bir yandan kardeşiyle uzaklık… Bir araya gelseler bile uzun vakit geçirememek.. İstenmeyen toruna, yeğene, kuzene dönüşmek… Umurunda değildi. Hiçbir şey, hiç kimse önemli değildi, kardeşi dışında… Onunla çok özel bir bağları vardı. Belki de ona annelik yapmaktı onu hayatta tutan…Sabrediyordu ve çözüm yolları düşünüyordu sürekli. Hep hayal kuruyordu, üniversiteye gidecek ve kardeşini de yanında götürecekti.
Mezun olduğu yıl üniversiteyi kazandı. Bir yandan babasını bırakmak istemiyor bir yandan da coşkuyla, heyecanla koşup gitmek istiyordu. Hayali için adım atabilirdi. Babası hep destek oldu. Her şeyini paylaşıyordu. Gitti üniversiteye. İşte yeniden bir “yeni”. Babası gözlemliyordu onu. Doktora gitmeyi ihmal etmiyordu tabi ama coşkulu dönemleri iyice artmıştı. Maninin içinde dönüp duruyordu. Neredeyse uykusuz bir şekilde sürekli bir aktivite içindeydi. Çevresinde bir çok insan vardı. Herkes onu çok seviyordu. Sürekli plan yapmasını bekliyorlardı.
Daha sonraları anlayacaktı çok ile öz arasındaki farkı.
Bu dönemde hayallerine bir adım daha yaklaştı. Kardeşi babasının yanında yaşamaya başlamıştı. Artık istediği zaman istediği kadar görüşüp konuşabiliyorlardı. Şimdi tek problem kalmıştı, onların farklı şehirde olması. İnsan çocuğundan (!) ayrı olur muydu hiç?
Okula devam ederken artık mani atakları sonrasında uzun dönemli depresyon atakları da başlamıştı. Kendi de korkuyordu bu durumdan. Ama hayır, o hasta (!) değildi, olamazdı. O ay gittiğinde doktoru onu çok büyük hayal kırıklığına uğratacak şeyi söyledi : ” Bütün bunlar bipoların etkisi. En çok 20’li yaşlarda tanıyı koyarız. Bazen hiç görülmeyebilir kişide. Biz seni zaten kontrol altında tutuyorduk; ama artık içtiğin ilaçlar sana fayda etmiyor ve gösterdiğin davranışlar da bipolar olduğunun kanıtı niteliğinde.” Doktorun odasından çıktığında hiçbir şeyi duymuyordu, görmüyordu kimseyi gözleri. Ne yapacağını bilemeden ve isyan ederek dolaştı uzunca bir süre sokaklarda. Eve gittiğinde gece geçmiş gün aydınlanıyordu. Nasıl olabilirdi? Hani %25 ihtimaldi? Neden onu gelip bulmuştu?
Uzunca bir süre isyan ederek, kabullenmeyerek geçti. Bu sürede ilaç kullanmayı tamamen bıraktı, kimseye bir şey söylemeden. Bir gün kardeşiyle konuşurken kardeşi ona, onu çok sevdiğini ve geçmişte yaşadıklarını tekrar yaşamak istemediğini söyledi. İşte o anda karar verdi. İyi olacaktı. Kabullenmekle başlayacaktı. Kabullenip çözüm üretecekti. Önce babasıyla konuştu “Lütfen bana destek ol!”. Ve böylece kabulleniş süreci başladı. Zaten inanmak başarmanın yarısı değil miydi? O inandı, hayalini kurduğu kişi için. Arkası zaten aile desteğiyle çok rahat geldi. Zaman zaman ataklar yaşasa da daha hafif atlatıyordu. Dönüp baktığında sadece “çok” arkadaşı kalmamıştı, kendisini kapattığı dönemlerden. Onun da önemli olmadığına karar verdi. Nasılsa öz olanlar yanındaydı. Bu da ona yeterdi…
Hastalığını kabul eden, ilaçlarını kullanmaya başlayan hikayeme konu olan kişinin, evlendi ve 3 çocuğu oldu, mutlu mesut yaşadı tarzı bir hayatı olduğunu düşündüyseniz sizi hayal kırıklığına uğratacağım. Çocukluk ve gençlik olarak böldüğüm bu hikayenin bir de orta yaş ve yaşlılık dönemi var. Maalesef bipolar ya da ruhsal problem yaşayan insanların hayatları bir anda değişip iyiye dönmüyor. Dönem dönem ataklarla karşılaşıyor ve içinden çıkılmaz durumlara girilebiliyor. Bu zamana kadar olan dönemlerde aile ve kişinin kendi kabulünün ne kadar önemli olduğunu okudunuz. Bundan sonra kişinin çalışma hayatı, evlilik hayatıyla ilgili nelerle karşılaşabileceği, nelere göğüs gerdiği ve karşı taraftaki insanların (belki de sizlerin) nasıl davranması gerektiği hakkında fikir sahibi olacaksınız.
O halde serinin ilk yazısında da yazdığımız gibi;
devam edecek…
Özgür Ece Kandil
0 yorum