“GÜNDÖNDÜ – Bir Nehrin Hikayesi” ERGENE

İlhan Vardar tarafından tarihinde yayınlandı

1.445 views

“On dokuzuncu yüzyıla kadar, hiç sona ermeyen zorlu görev, insan soyunun ve çevresinin doğal etkenlere karşı korunmasıydı. Ama bu yüzyılda yeni bir ihtiyaç doğmuştur: Doğayı insana karşı korumak.” *** Peter F. Drucker

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyama bir not düştü “Abi Gündöndü Belgeseli’ni online dolaşıma koyuyorum. 6 Haziranda Belgesel Sinemacılar Birliği kanalında o döneme tanıklık edenler canlı yayında olacak. Saat 21:00’de. Belgesel sinemacı Hasan Özgen moderatörlüğünde. Katılır mısın?”

“GÜNDÖNDÜ-Bir Nehrin Hikayesi” belgeseli . Trakya’nın can damarı Ergene’nin hikayesi. Nasıl unuturum o günleri?!

Yazılarımda kullandığım “Hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür.” çok sevdiğim bir deyiştir.

Ve yıllar önce yazdığım yazılarımı yeniden düzenleyerek günümüze taşımak, o dönemin siyasetçi ve aydınlarına unutkanlıkla sakat olan aklımızı hatırlatma ve bugünün siyasetçi ve aydınları ile gençlerimize geçmişi anlatmaya çalışarak dersler çıkarılmasını sağlamaya çalışıyorum.
Ama maalesef pek başarılı olduğum söylenemez! Çünkü siyaset apayrı, bencil bir meslek. Neyse geçelim.

Yazdığım ilk yazı -“Istranca Su Projesi” ile ilgilidir ki- Bilim ve Ütopya Dergisi’nin Ocak 1996 sayısında yayınlandı. – Daha sonraki yıllarda konu ile ilgili yazılarımı yerel Lüleburgaz “Görünüm Gazetesi” ne taşıdım ki Trakya’mızı ilgilendirdiği için bir yerde halk ve Trakyalı siyasilerden destek aramaktı amaç.

24 yıl önceki ilk yazımda Istranca Su Projesi’nin mimarı siyasetçinin telefondaki sinirli bir şekilde ifade ettiği sözler – ki daha sonraları birkaç yazımda da aynen yazdığım ve yalanlanmayan – “Kardeşim bir İstanbul için bin Trakya feda olsun” zihniyetinin hala değişmediğini görmek.

Günümüzde farklı mı bu düşünce?

Farklı olsa idi Ergene zehir saçar mıydı?

Sadece Trakya mı? Maalesef tüm ülke böyle ama tanıklık ettiğim için şu an sadece Trakya diyorum.

Görüyorsunuz dimi hala değişen bir şey yok eski veya yeni siyasetçi olsun mantalite aynı. Şu anda bir siyasetçiye bilimsel bir proje götürdüğünüzde araştırma zahmetine bile katlanmadan hemen olumsuz görüş belirtiyor. Her şeyi biliyorlar ya…..

Bunu da tartışacağız ama şimdi gelelim konumuza…..

2010 yılları sonu idi. Ergene gittikçe kirleniyor fabrikalar zehirlerini boşaltmaya devam ediyor. Ve bir telefon alıyorum çevre dostu bir dosttan.

“Abi Ergene ile ilgili olarak belgesel çekmek için birkaç arkadaşımız o bölgeye gelecek seni önerdim yardımcı olur musun?”

Tabi ki böyle bir öneriye kim hayır diyebilir ki?!

Birkaç gün sonra ilk kez tanıştığım 3 kişi geldiler. İlk kez tanıyorum. O gece evimde gelen misafirlerden birinin kendi üretimi olan kırmızı şarap eşliğinde hem proje hem de gündemler konuşuldu.

Ve o gece gelen misafirlerle dostluklarımız halen sürmektedir.

Ertesi gün Ergene nehrinin ilk kaynaklarına giderek keşif gezisi yaptık.

Bir müddet sonra Yönetmen Nejla Demirci ve kameraman arkadaş gelerek çekimler başladı.

Ergene Nehri’nin Istranca eteklerinde ki ilk kaynaklarından biri. Vize Çakıllı köyü
Ergene’nin ses kaydı

Saray çekimlerinde Fotoğraf sanatçısı rahmetli Kemal Elitaş da eşi ile çekimlere katıldı ve fotoğrafladı. Kemal ağabeyi yad ediyorum bu arada. Belgeselde de izleyeceksiniz farklı partilerin Belediye başkanlarının konuşmalarını. Ne kadarda Ergene’yi kurtarmakta hevesliler.

Saray çekimlerinden sonrasında rehberliğim olmadı.

Dolayısı ile belgeselin öyküsünü anlatmayı Yönetmen Nejla Demirci’ye bırakıyorum.

Necla Demirci’nin kaleminden Gündöndü Belgeselinin Hikayesi ;

“Ergene’yi seçme nedenim tesadüf değil. 20 yılımı Trakya’da geçirdim. Aslen Ağrılıyım. İstanbul’a 2001’de yerleştim ailem de buraya geldi. 2011’de Taksim’de bir çevre eylemi vardı. O zaman Uzunköprü ile bağlantı kurduk. Belediye başkanı da eski arkadaşımdır ve Ergeneyi de anlatalım dedim. Bunun sonucunda 100 kişilik bir eylemci grubu geldi Taksim’e.

Ve İstanbul’daki arkadaşlarımızla alanda 400 kişi olduk. Sonrasında da Ergene medyanın gündemine oturdu ve o zaman birçok kişi Ergene’yi sormaya başladı. Üstelik soranlar ekolojist insanlardı.

Ergene nerede, ne durumda, denmeye başlandı. Birkaç arkadaşımla konuşup bir platform oluşturma ihtiyacı hissettik ve toplantılar sonucu Ergene İnsiyatifi olarak bir birlik oluşturduk.

Ergene inisiyatifi şöyle bir çağrı yaptı; herkes kendi siyasi dükkanından çıksın, ortak bir platformda ortak sorunumuz olan Ergene için enerjilerimizi ve mücadelemizi birleştirip, sorunun çözümüne yönelik ortak çalışmalar yapalım…
Trakya ile daha ileriden ilişki geliştirmeye başladık ve ağırlığı İstanbul üzerinden değil Trakya’ya daha çok giderek çalışmalar yürüttük.

O küçücük kaynaklardan şarıldayan derlere…..

Uzunköprü’de yapılan bu eylem sonrasında arkadaşlarım “Görmesek hayal bile edemezdik” demişlerdi. O gün nehrin halini görünce bir belgesel yapmaya karar verdim.

Bölge 8000 yıllık tarımsal kültüre sahip. Ayçiçeği cenneti, Gündöndü ismi de buradan geliyor. Türkiye’nin ayçiçeği ihtiyacının yüzde 70’i, çeltiğin yüzde 50’i, buğdayın yüzde 10’u buradan karşılanıyor. 5000 adet sanayi kuruluşu var. 1.5 milyon insan yaşıyor. Sanayi kuruluşlarının 5 milyon metreküp su kullandığı söyleniyor. Bu havzadaki kirliliğinin yüzde 75’ini sanayi kuruluşlarının yarattığını devlet söylüyor ve aynı devlet, bu kuruluşların yüzde 80’nin de kaçak olduğunu söylüyor. Bölge gıda zinciri içersinde çok fazla kanser riski taşıyor. Bu ürünleri bütün Türkiye tüketiyor. Önce havza halkı sonra tüm Türkiye zehirleniyor.

3 yıl sürdü çekimler. İki kişilik ekiptik temelde, bazen yerel halktan günlük destek verenler oldu. Başlangıçta bir iki yere destek için başvurdum sonra sanayi kuruluşlarından destek vermek isteyen olunca kendim yaptım. Sonuçta sistemin mahvettiği bir şey için yapıyorsunuz ve sistemden destek alırsanız ne kadar samimi olabilirsiniz.

Ama belediyelerin her aşamada destek vermesini isterdim ama bu mümkün olmadı.

Halk inanılmaz sahiplendi.

Kaynaklar derelere dereler birleşerek nehre dönüşüyor

En çok istediğim şey deşarj noktalarını çekmekti ve beni oralara asla yalnız göndermediler.

Çünkü buralar gözden uzak noktalardı. Her şeyi çok gerçek tariflediler.

Zaten belgesel onların dilinden anlatılıyor.

Tabii köstek olanlar da oldu ne de olsa 5000 sanayi kuruluşu var.

Çekim esnasında müdahaleler oldu, takipler oldu. Hatta Çorlu’da çok erken bir saatte bir köprü üstünde çekim yaparken polis geldi yanımıza ve sizi bekleyeceğiz dediler. Çünkü her şey olabilir bir kamyon gelip sizi ezebilir dediler. Kirlilik nedeniyle onlar bile bir an önce görev süresini doldurup oradan gitmek istiyorlar. Bir gazeteci arkadaşımın çok yakın bir arkadaşı ile tanıştım sadece orada fotoğraf çekip gazetede yayınladığı için bir tarlaya götürülüp dövülmüş. Darp edilmiş fotoğraflarını göstermişti bana.

Çekimler esnasında işçilerle karşılaştığımda şoka uğradım. Elleri kolları kopmuş işçiler, tırnakları düşmüş, astım, bronşit olmuş işçilerle karşılaştım. Çarşıda oturun, karşıdan gelen kişilere bakın kimlerin deri sanayinde çalıştığını anlardınız. Bir kere sarhoş gibi yürüyorlar, ten renkleri çok farklı, gözlerinin altı mosmor. Çok sağlıksızlar, oturup konuştuğunuzda cümle düşüklükleri cümle kuramama halleri dikkat çekiyor.

Çekimler sırasında Yönetmen Nejla Demirci

Bir nehrin kirliliği ile yola çıkmıştım, sanayi kuruluşlarının doğayı kirletmesiyle çiftçinin elindeki toprağın el değiştirmesiyle, nehirde yaşayan 12 çeşit balığın yok olmasıyla, yediğimiz gıdaların zehirli olmasıyla yola çıkmıştım. Bambaşka bir şeyle karşılaştım. Büyük bir işçi sömürüsüyle karşılaştım. Sonra bu insanların bu bölgede fabrikalarla iç içe yaşadığını gördüm. Yani önce zehri soluyan kesim işçi kesimi ve aileleri ile birlikte yavaş yavaş ölüyorlar.

Ergene geçtiği her yerde cinayet kokusuyla geçiyor.

Ve kapitalizmin pisliği her yerde buram buram kokuyor. İşçiler de o kimyasallarla bir arada yaşıyor. Yılın altı ayı çalışıp altı ayı iş bekliyorlar. Sendikasızlar, örgütsüzler. Aileleri var ve korktukları için kamera ile çekim yapmamı istemiyorlardı. İstihdam adı altında asgari ücret ve daha da altında işçi çalıştırıyorlar. Burada 262 milyon dolarlık bir kürk sektörü dönüyor. Yani hayvanları da kürkleri ve derileri için vahşice katlediyorlar.

Belgesel için pirinç, ayçiçeği ve buğday tahlilleri ile ilgili sonuçları çok istiyordum ama saklanıyordu, su tahlili yaptıramadık. Kimse yapmak istemiyordu. Trakya’da belli kurumlardan bunu istedim ama alamadım ve bizim ürünlerde ağır metal yok ithal ürünlerde var denildi. Sonrasında belgeselin danışmanı da olan Sn. Dr. Yavuz Dizdar aracılığıyla bu tahlilleri yaptırdım. Ağır metaller pirinç, buğday ve ayçiçeğinde, gıda tüzüğünde toksisite yaratan değerlerden 8 kat fazla bulundu. Ayçiçeğinde kadmiyum 2 kat fazla bulundu. Resmi kaynaklar, kanser özellikle akciğer kanserinin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu söylüyor ama gıda ürünlerindeki sonuçlara rağmen hükümet bunu alkol ve sigaranın yoğun tüketilmesine bağlıyor.

Belgeseli ilk önce Çorlu Velimeşe köyünde gösterim yaptık. Çiftçilerin organizasyonuyla oldu.

Ardından 5 Haziran 2012 günü Kırklareli Belediyesi’nin katkılarıyla TMMOB, KESK, TEMA ve TABİP ODASI tarafından ortaklaşa hazırlanan “Çevre ve Sağlık” konulu Panel’de izlendi.

Ayrıca çekim aşaması henüz bitmişti ki Marsilya 6. Alternatif Su Forumu’na davet edildik. Çiftçi Sendikaları Başkanı Abdullah Aysu aracılığıyla biliyorlardı belgesel çektiğimizi ve 30 dakikalık bir versiyonunu gösterdik. İnanılmaz ilgi gördü. 30 dk’lık versiyon sonrası 70 dk’lık bir versiyon daha hazırladık. Çeşitli festivallere bu iki versiyonu da gönderdim. İstanbul Film Festivali’nde de 22 Şubat’ta gösterilecek ve ilk Türkiye gösterimi olacak. Mümkün olduğunca çok kişinin gelmesini, izlemesini isterim. Kamuoyunda gündemde tutmak ve duyarlılığı artırmak için önemli.

17-24 Mart 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 24. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde yarışacak kısa ve belgesel filmler arasına da girdi.”

Evet hikaye bitmiyor 6 Haziran 2020 Saat 21:00’de Belgesel Sinemacılar Birliği YouTube kanalında daha nice hikayeler dinleyebilirsiniz.

Özellikle çevre konusunda belki de ülkemizde çekilen ilk belgesel olma özelliği taşıyan “Gündöndü” belgeseli gibi çevre ve doğa katliamlarına yönelik ülke çapında belgeseller çekilmesi için ülke sathında ki çevre ve doğa dernekleri ve vakıflarına örnek olması dileklerimle.
Sözlerimi ırkçılığın hortladı bu günlerde ırkçılık mücadelesi veren Martin Luther King’in sözleri ile bitirmek istiyorum.
”Şu anda yarının artık bugün olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çok geç kalmış olmak diye bir şey vardır. Sayısız uygarlığın beyazlamış kemikleri üzerinde şu acılı sözcükler yazılı: “Çok geç.” Eyleme geçmezsek, merhameti olmadan güce, ahlakı olmadan kudrete, kavrayışı olmadan kuvvete sahip olanlar için ayrılmış zaman koridorlarına sürükleneceğimiz kesin.”

Evet “merhameti olmadan güce, ahlakı olmadan kudrete, kavrayışı olmadan kuvvete sahip olanlar için ayrılmış zaman koridorlarına” sürüklenmedik mi?

Her şey için çok geç …….

Lütfen duyarlı olalım izleyelim, izlettirelim.

İlhan VARDAR


1 yorum

Necdet Akbulak · 6 Haziran 2020 01:13 tarihinde

Trakya’nın sularının bir kısmını sanayi kuruluşları zehirliyor, bir kısmını da sermaye içme suyu olarak başta İstanbul olmak üzere diğer illere taşıyor. Sorun bölgesel sorun olmaktan çok sistem sorunu; ancak bölge insanının bir kısmı da bu yağmadan nemalandığı için, bilinçli olarak görmezden geliyor. Ben Trakya’ya ilk 90’lı yıllarda gitmiştim. Verimli toprağı ve doğasıyla muhteşem bir bölge olarak tanıdım. Uzun bir aradan sonra tekrar 2013’de gittiğimde ciddi bir şok yaşadım. Bir gidişimde Kapaklı’nın bir mahalle kahvesinde 8 – 10 kişilik bir grup insanla sohbet ediyorduk. Ben, bu topraklara nasıl kıydınız da, sanayinin en verimli topraklara yerleşmesine izin verdiniz şeklinde bir sitem de bulunmak istedim; bir kaç kişi “yazık oldu” şeklinde bir tepki verirken, bir kısmı sessiz kaldı; ve bir kişi de üstten bir tavırla: “fena mı toprağımız değerleniyor” şeklinde terslercesine yanıtladı beni. Şu intibaı edindim ki, arazisi geniş olup, sanayi kuruluşlarına iyi parayla satanlar durumdan memnunlar, diğer kesim, bunların karşısında güçsüz kaldığı için, etkili davranamıyor.

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RSS
Follow by Email
Instagram