Hiçlik Üzerine

Aniden başınıza bir balyozun indiğini hissettiğiniz oldu mu hiç? Tüm seslerin bir anda kesildiği, boşlukta yüzerken kendi ağırlığınızı hissettiğiniz. Bu anı her hatırladığınızda burnunuzun direğinin sızladığı?
Hayatta sizi en çok seven insanın, sizin en sevdiğinizin artık sizi tanımıyor oluşu. Kendi kimliğini kaybetmesi, zaman kavramını yitirmesi… Ellerinin soğukluğu, dudaklarının kuruluğu, anlamsız bakışları altında “düşünebiliyor mu?” diye ezilmeniz. Yaşanmışlıklarınıza duyduğunuz özlem. Varlığına tutunduğunuz insanın “bana git kızımı getir” demesi ve zaten o kişi olmanız!
Ya doğmamış olsaydım diye korkup avuç içlerinizin terlediği oldu mu hiç?
Merdivenlerden sürükleyerek çıkardığınız insanın ellerinizden kaçmak için çırpınıyor olması ve onu, titreyerek iri yapılı kat görevlilerine teslim edişiniz. “Bu hale gelmesine nasıl izinverdim?” diye hissettiğiniz suçluluk. Boğaz düğümlenmesi. Yaşanan en küçük kötü hatıra teker teker çarpıyor insanın suratına.
Ertesi gün görüş saatini beklerken; üç kilitle kilitlenmiş, ufak pencereli beyaz bir kapının ardından gelen seslere odaklanmak, her şeyin normale döndüğünü görme umudu. Sırayla içeri alınırken hangi odada olduğunu kestirmeye çalışman, ilaç ve iğneler ile uyuşturulmuş insanların koridorda anlamsızca yürüyüşleri, kendi kendilerine konuşmaları, gülmeleri.Fiziksel ortamı çözmeye çalışırken ilerlemek.Gri hastane duvarlarının kasveti, küçük kareli siyah tel korkuluklu camlardan giren oksijen, kapı kolu bulunmayan kapılar, duvarlara tırnaklar ile kazınmış anlamsız yazılar veçizimler. Varmak.
Bir oda; ellerinin ve ayaklarının bağlandığı tekerlekli tek bir yatağın bulunduğu bir oda…
Kapı aralandığında hâlâ onun yaşıyor olduğunu bilmenin verdiği buruk sevinç. Elleri ve ayakları bağlıyken bütün gece sanrılar görüp gerçekte var olmayan kişilere karşı mücadele vermesi, mücadeleden kalan morluklar, zeminden topladığınız saç telleri, tırnaklarını sökmeye çalışması, ruhunun bedenine verdiği zararın şiddeti.
İnsanlar çaresizliğin ne olduğunu gerçekten biliyor muydu?Hiçbir beklentiye sahip olmadan sadece yaşıyor olmasına duyduğunuz şükran. Çünkü bir sabah kendini koşar adım balkondan atacak iken son anda yakalayıp dünyanın en büyük zaferini kazanmıştınız. Geceleri evdeki anahtarları saklayıp kesici,delici ne varsa yastığınızın altında uyuyordunuz. Artık daha güvendeydi.
İnsan bazen neye şükrettiğine hayret ediyor.
Normal şartlarda hasta dışında başka insanların kabul edilmediği bir ortamda birkaç gece kalmanızın istenmesi, o bu haldeyken yanında daha fazla kalabildiğiniz için sevinmeniz. Saatler ilerledikçe sessizliğin çökmesi, koridordan sızan beyaz ışık ve onun artık güçsüz sayıklamaları, anlamsız olduğunu bildiğin halde yine de söylediklerinde anlam arama çabaların, ara ara diğer odalardan gelen bağrışmalar, gülüşmeler. Gece devam ederken ürpertinin çökmesi, kapanmayan kapı için oturduğun koltuğu arkasına iterek kendini güvende duyma çabaların. Belki birkaç dakikalık uyku molaları…
Alışmak; artık hastane görüş saatlerine göre alıştığınız bir düzeninizin olması, aylar süren… Her görüşe gittiğinizde geleceğinizi biliyor olması, kapıdan her girdiğinizde içlerinden bazılarının telefon bile edecek pek kimsesinin olmayışını yansıtması, yarı açık bilinçleri ile sizi yakınlarına benzetmeleri, bağ kurmaya çalışmaları. Günler geçtikçe sık sık gördüğünüz bu insanların yerine başkalarının gelmesi asla boş kalmayan yataklar. Her görüş sonrası kapılar kilitlenirken yaşanan iç burkulması.
Günden güne o iyiye giderken gelecek planları kurmak, sanki asla tükenmeyecek sorunsuz bir yaşam yaşama heyecanı.
Yıllar sonra ona bu konuda da arkadaşlık etmen. Zihnin bulanıklaşırken onun yaşadıklarını daha iyi hissetmen. Belli belirsiz anlık görüntüler. Rüyalarınızda bağırmak isteyip bir türlü sesinizi duyuramadığınız oldu mu hiç? Kapıldığınız dehşet. Bunu günlük rutininizde sürekli yaşamak… Her zamanki evinizde her zamanki odanızdasizi izleyen hiç tanımadığınız güçlü kuvvetli bir adamdan kaçtığınız? Size zarar vermesinden çok sizi izlemesinden korktuğunuz.
Anılar, ilk adımlarınız, ilk aşkınız, mezuniyetiniz, ilk hüznünüz; sayamadığınız birçok şey, yaşanmışlıklar, sizi siz yapan her şey… İki kişi tarafından yaşanan anıları bir taraf yitirse bile diğer tarafın hatırlıyor olması hâlâ o anıların kaybolmadığını,hâlâ yaşadığını gösterir. Fakat her iki taraf içinde unutulması?Kocaman bir boşluk, kocaman bir hiçlik yaratıyor. Derin… Sonsuz… Ebedi bir hiçlik…
Özlem YILDIRIM
Açıklama : “Soğuk duvarların ardında yaşanmışlıkların getirdiği hüznü okuyacağınız sürükleyici bir anlatım. Belki kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz dokunaklı bir yazı.”
0 yorum