Kadın – Erkek Eşitliği (!) Üzerine

Özgür Ece Kandil tarafından tarihinde yayınlandı

502 views

Bu yazı taslağı aslında 18/07/2020 tarihinde hazırlanmış olup düzenlendikten sonra paylaşılacaktı. Ancak bugün yaşanan olaydan sonra tam da bugün paylaşılmasının uygun olduğunu görüyorum. Yazının içerik detayından daha önemli olan tek bir şey var ki çocuklarınıza önce İNSAN olmayı öğretin!

Ipsos Global Advisor araştırmasına göre küresel ortalama olarak her 10 bireyden sadece 1’i kadın olmanın daha avantajlı olduğunu düşünüyor. Araştırmaya Türkiye’den katılan bireylerin %57’si toplumda erkek olmanın daha avantajlı olduğuna inanıyor, %27’si ise bir fark olmadığını düşünüyor.

Günümüz dünyasından ziyade Türkiye’sinden konuşmak istiyorum. Sonuç olarak bu kültürün içinde, bu toplumun içinde yaşıyoruz.

Kadın olmak avantajlı mı? Bir sorun kendinize. Eşinize bakın, annenize ya da kardeşimize? Ne yapıyorlar şuan? Ellerinde bir bez, bir o yana bir bu yana koşup duruyorlar mı yoksa yemek mi yapıyorlar yoksa çocukla mı ilgileniyorlar? Bu işler onların işiymiş gibi ne kadar da işlemiş içimize değil mi? Yani bir şey kırıldığında ya da tamir edilmesi gerektiğinde ilk olarak erkekler halleder değil mi? Sen yapamazsın diye kadını küçümseyip kenara koyarız. Kadın, evin konsolunda duran bir biblo gibi istenildiğinde bakılıp keyif veren ama çokça da “orada duruyor işte” denilen, işini halleden bir obje olarak yer alır. Peki gerçekten kadın güçsüz mü?

Günümüz Türkiye’sinde kadın da aktif olarak çalışmaya başladı. Hadi gelin hem kadının hem erkeğin günlük rutinine bakalım. Kadın; sabah kalkar. Eşine, çocuklarına yemek hazırlar. Onlar yedikten sonra sofrayı toplar. İşe gider. Çalıştıktan sonra eve gelir. Yemeği hazırlar. Bulaşıkları toplar. Bu sırada çayı demler. Demlenince eşine servis eder. Çocuklarla ilgilenir, ödevlerini yapmalarına yardımcı olur. Ortalık gün içinde dağılmıştır,onu toparlayıp şanslıysa bir çayını içer ve yatar. Hafta sonu ise; misafire hizmet kısmına girmiyorum.
Erkek; sabah kalkar, kahvaltısını yapar. İşe gider. Eve gelir, yemek yer. Eşi çayını getirir. Biraz çocuklarla ilgilenir, çokça teknolojiyle ilgilenir (TV, telefon vb) yatar.

Şimdi durum böyleyken, kadın da iş yaşamına karışmışken, kadın-erkek günlük rutinleri aynıyken neden kadın çok daha fazla efor sarf ediyor? Çünkü aslına baktığınızda durum tam tersi olmalı, değil mi? Ne de olsa erkek daha güçlü, değil mi? Yani kadın aslında erkekle aynı sorumluluklara sahipken üzerine bir de neden eşe hizmet etme, çocuğa bakıcılık etme, eve temizlikçilik yapma görevlerini de üstleniyor?

İşte asıl sebep şu , yetiştirilme şeklimiz..

Geçmişten günümüze yetiştirme şeklimizde ataerkil yapıyı sürekli olarak bir sonraki nesle aktarmış durumdayız. Baba, çalışır ve eve ekmek (!) getirir; anne, evin işleriyle ve çocuklarla ilgilenir. Tabi burada atalarımızdan gelen “Yuvayı dişi kuş yapar.” sözü de azımsanmayacak kadar önemlidir.

Yapılan bir çalışmada ; *1 “Ataerkillik, kadınların ilerlemesi ve gelişmesi önündeki en büyük engeldir. Egemenliğin seviyelerindeki farklılığa rağmen, kontrol erkektedir gibi temel ilkeler bırakmaktadır. Bu denetimin doğası farklı olabilir. Bu yüzden kadınları ikincil ve kontrol edilen unsur olarak tutan sistemi ve kadının gelişimi için sistematik bir yolla çalışmak amacıyla
mekanizmayı çözmek önemlidir. Kadınların kendi liyakatlarıyla ilerlediği modern dünyada, ataerkillik kadınların toplumda ilerlemesi önünde engeller yaratır. Çünkü ataerkil kurumlar ve sosyal ilişkiler, kadınların hor görülmesi ya da ikinci sınıf olarak algılanmasının sorumlusudur. Ataerkil toplum, erkeklere tartışmasız bir öncelik verirken kadınlara da insan hakları noktasında sınırlı bir boyut getirir. Ataerkillik hem sosyal hem de özel alanda erkek egemenliğine işaret eder. Böylece, feministler ataerkil kavramını, erkekler ve kadınlar arasındaki güç ilişkilerini tanımlamanın yanı sıra
kadınların ikinci sınıf olarak algılanmasının temel nedenlerini ortaya çıkarmak için kullanıyorlar. “

Dolayısıyla iş hayatında aktif rol alan kadın düşünmeye ve sorgulamaya başlıyor. Geleneksel kültürdeki eşi ile anlaşamamaya başlıyor. Bakış açısı son derece farklı olan bu çiftler de en nihayetinde ayrılmaya giden yolda kendilerini buluyorlar. (Ve ya adam, kadını hayattan ayırıyor.) Çünkü kadın, eşi ev işi yaptığı için onu takdir etmek istemiyor; en nihayetinde ortak hayatı paylaşıyorlar ve sorumluluklar dahil her şey eşit. Ya da bir misafir geldiğinde hemen bardağın boşaldığını gözetip muhabbetini bölerek zıplamak istemiyor kadın. İstiyor ki eşi de sorabilsin “Devam edecek misiniz?” diye misafire.

Yapılan bir araştırmada : *2 ” Boşanma nedenleri arasında en yüksek oranı geçimsizlik oluşturmaktadır. Sosyolojik açıdan boşanma olgusunun artışında şehirleşme, kadınların aktif iş hayatına atılarak ekonomik bağımsızlığına kavuşması, geleneklerin aşınması, insanların daha ferdiyetçi ve bağımsız düşünmeleri gibi çeşitli nedenler sayılabilir. Bu gelişmeler ve değişmeler karşısında boşanma olaylarının giderek katlanarak artışı endişe verici bir duruma gelmiştir.” denilmektedir.

Dolayısıyla çocuklarımızı yetiştirirken erkeği mutfağa sokmalı, yemek yaparken yanımızda tutmalı, temizlik yaparken belki de eline bez vermeli; kız çocuklarımıza ise tamir araç gereçlerini göstermeli, oyuncak olarak sadece bebekler değil arabalar da almalı, futbol maçına götürmeliyiz. Böylece küçük zihinlerde hayatın müşterek bir olgu olduğu, paylaşılması gerektiği ve özellikle erkek çocukta kadının “ikinci sınıf,hor görülmesi gereken insan” olmadığı olgusunu yaratabiliriz.

Bugün (de) yaşanan vahşice olaydan sonra görüyoruz ki zihinler hala kör, hala aynı ataerkil yapıda.

Bir şeylerin unutulmadan, örtbas edilmeden; daha fazla kadın buna maruz kalmadan bitmesi dileğiyle…

Özgür Ece Kandil

*1 : https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/716405

*2 : https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/101056

Kategoriler: Gündem

0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RSS
Follow by Email
Instagram