Üç Nokta…

“Hava kurşun gibi ağır bağır bağır bağırıyorum…” Ne güzel demiş Nazım Usta!
Ben kaçta uyandım bu gün? Dün gece 11.00, sabaha karşı 3.00, 5.30, 8.30..En sonunda çılgınca, sinirli hareketlerle yataktan fırladım kabus dolu bir gecenin sabahı daha…
Geçmişten gelen aldatılmanın bugün rüyalarda reddedilmişliğe bürünmüş halinin vazgeçilmez yalnızlık hissi. Ama hiçbir zaman eskisi gibi olmaz değil mi ? Zaten istemem de.
Sabahın köründe içtiğim kahve ve üst üste yediğim sigaralarım var benim şimdi, bir yere gözüm sabitlendiği zaman gözümün içine bakıp beni kendime getiren bir annem ‘şükür ki’
Yalnız olmaya alışmalısın dediler bir gün bana karşılarına alıp bir parkta oturuyorduk.’ Dünyanın her türlü hali var, yaşlanıyoruz. Gözlerim dolu dolu ‘istemiyorum’ dedim şu an bunları yazarken de dolu gözlerim… Yalnız olmaya tahammülüm yok benim yani yalnızlığı sever her insan biraz elbet ama bu başka türlüsü bilen bilir. Hatta kimisi benden iyi bilir.
Sanki öyle bir sabah başladık ki güneş bir daha hiç kendini göstermeyecek, oysa şimdiden ufak ufak karşıdaki apartmanların çatısına vurmaya başladı bile… Ben istiyorum ki güneş olsun hep… Sanki o zaman herkesin yüzü gülecekmiş gibi geliyor hani çocuklar resimlerinde gülen bir güneş çizerler ya onun gibi işe yarayacak sanki.
Ben istiyorum ki karşı apartmandaki evden artık sokağa taşan küfür sesleri duyulmasın kimse kimsenin bir yerine koymasın sözlerinde gelişine…Fahrettin Koca internet haberlerinde, sosyal medya hesabında, televizyonda bugünkü ölüm sayılarını bir önceki güne göre katlanarak açıklamasın. Çok mu? Sade olsun her şey, onların dediği gibi eski normale dönelim. Eskisi gibi sokaklarda olalım, çocuklar en başta her gelir durumundan çocuğun yapabileceği bir şey olan parklara gidebilsinler peçete satarken kaçak da olsa, kafelerde oturalım, ibadethanelere gidelim, sokaklarda kendimizi pazarlayalım… Şimdi diyoruz ki ‘hani nerede o eski günler?’ Geçen gün bir arkadaşımla tabi ki telefonda sohbet ederken bahsi geçti bakalım bizden sonrakiler neler diyecek ‘hani nerede o eski günler diye…’Biz çok yaşlanmış belki başka bir virüsten kaçarken ya da yatağa bağlanmış hastayken ya da çoktan toprak olmuşken. Dedim ya onların dediği gibi ‘eski normal’ olsun artık.
Şimdi odamda sizsizliklerimle dolu yazıyorum ya hep eksik olacak bir tarafım. Nereye gitsen diğerine özlem. Ben yurt dışına gidecektim biliyor musunuz hem de bir haftada koymuştum kafaya, gaza gelmiştim Kanada’da mükemmel bir hayat yaşayacaktım. Hayali birine bağlıymış meğer o gitti hayal bitti. Ben kolay kolay gidemem çünkü. Terk ettiğim şehirler bile çok büyük izler bırakır bende, arkamdan gelirler hep. Yani o yurt dışına gitme olayı benim yiyebileceğim bir şey değil. Zaten şaşırıyorum şimdi oralarda yaşayan yakınlarıma ama hepsinin en azından dışarıdan öyle görünen rahat ve huzurlu bir yaşamları var. Geride bıraktıklarını görüyorum da alıştık diyorlar ama her dediklerinde gözleri yaşlı. Neyse kimseyi üzmeyelim…
Şimdi ben bir şey daha istiyorum önce her gece hepimiz için ettiğim dualarda sayıkladığım ‘sağlık’ herkesin istediği gibi… Sonra da eğitimimde ilerlemek, evet ben 34 yaşındayım ama inanıyorum daha önce nasıl dipten tırmandıysam yine yapacağım. Biraz odak, çokça emek ama herkesçe yapılanı ben de yapamaz mıyım ki? ‘Yoksa yapamaz mıyım? Yalan aslında inanmıyorum tüm bunlara şu an kendimi kandırıyorum.’ İnanırım belki bir gün yeniden ha. Dünyaya, haksızlığa karşı savaşmanın bir işe yarayacağına, yeniden bir şeyler olabilmeye, üstümdeki bu ölü toprağını atmayı başarırım. Şimdilik bu cümleler bu kadarla kalsın daha uzamasın gitmesin üç noktası da olmasın.
Nihan Vardar
0 yorum